10 gün eksiklik, sistemsel bir hata değildir. O kayıp günler, gerçekten yoktur. Yani 1582’de yaşayan insanlar Ekim’in 4’ünde yatağa girdiler ve uyandıklarında tarih 15 Ekim’di.
Peki bu nasıl oldu?
Bunun sebebini anlamak için günleri, haftaları, ayları ve yılları organize etme biçiminde büyük değişimlerin yaşandığı 16. yüzyıla geri dönelim.
Katolik Klisesi, Ekim 1582’de Gregoryen takvimini benimsedi. Bundan önce ise Avrupa’nın çoğu, Gregoryen takvimine çok benzeyen ve Julius Sezar tarafından MÖ 45’te tanıtılan Jülyen takvimini kullanıyordu.
Her ikisi de 28 ila 31 gün içeren 12 aydan oluşan güneş takvimleriydi. Ayrıca çoğu yıl, toplam 365 gündü ve Şubat ayına belirli yıllarda artık gün eklenirdi. Ayırt edici olan da artık yılın ne zaman meydana geldiğiydi.
Jülyen takvimi her 4 yılda bir takvime 1 gün eklerken, Gregoryen takviminde yıl 100’e bölünür ve bunun yanında eğer 400’e bölünemezse Jülyen takvimiyle aynısını yapardı.
Ancak Katolik kilisesi için bu büyük bir sorundu.
Çünkü bu durum, Paskalya’nın zamanlamasını ciddi şekilde şaşırtıyordu. MS 325’te İznik Konseyi’nden bu yana Paskalya’nın, 21 Mart’taki ilkbahar ekinoksundan sonraki ilk pazar günü kutlanması gerekiyordu.
Fakat yüzyıllar geçtikçe ilkbahar ekinoksu bu tarihten uzaklaştı. Papa Gregory XIII, bu krizi çözmek için Gregoryen takvimini tanıttı. Yeni takvimi Güneş’in hareketleriyle yeniden hizalamak için, Jülyen takviminin kusuru sebebiyle birikmiş 10 günü kaybetmek gerekiyordu.
Ekim ayı, Hristiyan takvimindeki herhangi önemli bir olayla çakışmadığı için 10 gün kaybedilecek ay olarak seçildi. Yani 4 Ekim’deki Assisi’li Aziz Francis Bayramı’nın ardından, Gregoryen takvimine geçiş gerçekleşti ve dünya, anında 15 Ekim’e geçti.