25 Ocak 1979 günü, Michigan’daki Ford Motor Company döküm fabrikasında çalışan Robert Williams, bir robot tarafından öldürüldü. Bu olay, robotların insan hayatına yönelik ilk ölümcül müdahalesi olarak tarihe geçti.
Peki, olay nasıl gerçekleşti ve sonuçları neler oldu? İşte ayrıntılar…
Robert Williams’ın görevi, büyük bir raf ünitesine çıkarak oradaki parçaların sayısını manuel olarak kontrol etmekti.
Beş katlı makine, doğru sayıları veremediği için Williams’ın bu işi yapması gerekiyordu. Williams raf ünitesindeyken parçaları toplamakla görevli bir robot kol da aynı anda çalışıyordu.
Sessizce yaklaşan robot kol, genç işçinin başına çarptı ve onu anında öldürdü. Robot çalışmaya devam etti ancak Williams’ın cesedi 30 dakika boyunca fark edilmedi.
Olayın ardından yapılan incelemelerde, Williams’ı koruyacak hiçbir güvenlik önleminin olmadığı ortaya çıktı. Robot kolun yaklaşmakta olduğunu bildiren bir alarm yoktu ve robotun insan varlığını algılayıp hareketini durduracak bir teknolojisi bulunmuyordu.
1979 yılındaki yapay zekâ teknolojisi, böyle bir ölümün önüne geçmek için yeterince gelişmiş değildi.
Jüri, robotun tasarımında yeterince dikkatli davranılmadığına karar verdi ve Williams’ın ailesine, 10 milyon dolarlık tazminat ödendi.
Williams’ın ölümünden iki yıl sonra benzer bir olay Japonya’da yaşandı. 37 yaşındaki Kenji Urada, bir robot kol tarafından yanlışlıkla itildi ve hayatını kaybetti.
Günümüzde Uber ve Tesla gibi şirketlerin otonom araçlarının karıştığı kazalar ve yol açtığı ölümler; robotların, insanlarla güvenli bir şekilde nasıl etkileşime gireceği konusundaki tartışmaları yeniden alevlendirdi.
Her ne kadar birçok güvenlik önlemi alınmış olsa da sorun tamamen çözülebilmiş değil.
Bu ölümler, robotların kasıtlı olarak insanları öldürmediği, aksine tamamen kazara meydana geldiği durumlar.
Ancak bilim kurgu filmlerindeki gibi robotların kendi iradeleriyle insanlara zarar verme olasılığı, kamuoyunda endişe yaratıyor. Oxford Üniversitesi Bilgisayar Bilimi Bölümü’nden Shimon Whiteson, bu endişeyi “antropomorfik yanılgı” olarak tanımlıyor.
Bu yanılgıya göre insan benzeri zekâya sahip bir sistemin, insan benzeri arzulara da sahip olacağı varsayılıyor. Oysa Whiteson’a göre, bir sistem sadece ona verdiğimiz arzulara sahip olur.