Peki, yapay organlar ve biyonik uzuvlar, hayatımızı nasıl değiştirecek?
Değiştirmeye başlarken hem etik hem de daha katedilmesi gereken yollara da değinmekte fayda var.
Yapay organlar ile sağlıkta yeni bir dönem başladı.
Organ nakli, pek çok hastanın yaşamını kurtarırken bir yandan da uygun donör bulma süreci oldukça uzun ve karmaşık olabiliyor. Dünya genelinde milyonlarca insan, organ nakli beklerken hayatını kaybediyor.
İşte burada; plastik ve metal gibi cansız polimerlerden yapılan mekanik organlar, hem hücreler gibi canlı malzemeleri hem de cansız malzemeleri içeren biyomekanik organlar, canlı hücrelerden ve biyolojik olarak parçalanabilir polimerlerden yapılan biyonik ve biyoyapay organlar devreye giriyor.
Uygulanmaya çoktan başlandı bile.
Örneğin 2011’e baktığımızda ki aradan kaç yıl geçti, İsveç’te dünyanın ilk sentetik organ nakli gerçekleştirilmişti. Londra’daki bilim insanları, hastanın kök hücreleri ile kaplanan yapay soluk borusu yarattılar. Bunun için de herhangi bir donöre ihtiyaç duymadılar.
Bunun yanı sıra 3D baskı teknolojisinin de her geçen gün gelişmesiyle bilim insanları kalpten böbreğe kadar bazı organları kişiye özel tasarlar hâle geldi ve bu da aslında organ nakli bekleme sürelerini önemli ölçüde kısaltmak demek.
Bilinmezlikleri de var.
Üretilen yapay organın en büyük sorunu olarak karşımıza vücuttaki dokular tarafından uygulanan kuvvet çıkıyor. Yapay organın bu kuvvete dayanacak kadar mekanik stabiliteye sahip olup olmayacağı araştırmaların ve gelişmelerin devam ettiği bir nokta.
Yine de baktığımız yapay organ ameliyatlarından sonra birçok hasta hayatına kaldığı yerden devam edebiliyor.
Biyonik uzuvlar ile engeller aşılıyor, hareket özgürlüğü geliyor. Nereden, nereye…
Bir diğer çığır açan devrim ise biyonik uzuvlar oluyor. Bu uzuvlar, kaybedilen veya işlevini yitiren uzuvların yerine geçerek, kullanıcılara kaybettikleri hareket özgürlüğünü geri kazandırıyor.
Tahta bacaklardan, kanca ellerden ve metal kollardan sonra modern biyonik kol ve bacaklar, ileri teknoloji sensörler ve yapay zekâ destekli hareket kontrolleri sayesinde doğal uzuvlara oldukça yakın bir performans sergiliyor.
Özgürlük sinir sistemi ile bağlantıdan ortaya çıkıyor.
Sinirler, kaslar, beyin korteksleri ve sinapslar gibi hareketlerimizi yapmamıza olanak sağlayan kavramlar sayesinde biyonik uzuvlarla sorunsuz bir düzen başlıyor.
Yapılan çalışmalarda protez kullananların ellerini tanımalarını ve kontrol etmelerini sağlayan bölgeye bakılıyor ve sinirsel bağlantıların oldukça güçlü olduğu görülüyor. Aslında beynin protezi kabul ettiğini ve buna göre çalıştığını açıkça söyleyebiliriz.
Tabii ki bunun büyük kısmını eksik uzuvların yerine geçenler oluşturuyor. Bir parmak daha ekleyip elin 6 parmaklı olduğu varsayılan çalışmalarda beynin adaptasyonda zorlandığı da gözleniyor ancak yıllar sonra bunun da aşılmayacağı ne malum. Bir bakarsınız 12 parmağımız birden var.
Peki neyden oluşuyor bu biyonik uzuvlar?
Biyonik ve giyilebilir robotik uzuvların avantajları arasında insanların kendilerini potansiyel olarak geliştirmeleri ve üretkenliklerine olumlu katkı sağlamaları için de birçok detay düşünülüyor.
Sinir kök hücreleri ile bir arada çalışacak canlı implant kaplamalar oluşturuluyor. Sentetik ve doğal polimerlerin de avantajları değerlendiriliyor. Sentetik polimerler sağlam ve öngörülebilir olurken doğal polimerlerle çalışmak daha zor olsa da bunlar, hücrelerin alışkın olduğu yapıya daha çok benziyor.
Dahası da var. Bu protezlerin bazıları kişinin cilt rengine, doğum lekelerine, çillerine, tırnaklarına, dövmelerine, damarlarına ve parmak izlerine kadar birçok ayrıntıya göre de yapılıyor. Bu protez uzvu kaplayan yaratımlar ise PVC veya bir dizi silikon içerebiliyor. Vücuda oturan veya deri kılıfı gibi esnek derilerden oluşturuluyor.
Erişilebilirlik ve eşitlik ne olacak?
Yapay organlar ve biyonik uzuvlar teknolojilerinin hızla ilerlemesine rağmen maliyetleri hâlâ çok çok yüksek. Sadece ekonomik durumu iyi olanlarla sınırlı kalmaması için de zaman geçmesi, teknolojinin biraz daha ilerlemesi gerekecek gibi duruyor.
Devletlerin ve sağlık sistemlerinin de bu teknolojileri daha erişilebilir hâle getirecek politikalar geliştirmesi gerekiyor. Herkesin bu yeniliklerden yararlanabilmesi, toplumsal eşitlik açısından büyük önem taşıyor.
Yapay organlar ve biyonik uzuvların geliştirilmesi, çeşitli etik soruları da beraberinde getiriyor.
İnsanlar üzerinde yapılan testler, kişisel verilerin gizliliği ve teknolojinin kötüye kullanımı gibi konular, dikkatle ele alınması gereken meseleler arasında yer alıyor. Baktığımızda beynimizden tüm hücrelerimize kadar nüfus edeceğini düşününce teknolojinin insanlara zarar vermeden, fayda sağlayacak şekilde geliştirilmesi için etik kuralların sıkı bir şekilde uygulanması şart.
Günlük yaşamda büyük değişiklik yaratacağı kesin.
Bir gün ulaşılabilir ya da tamamıyla güvenli olduğunda insanların yaşam kalitesinin önemli ölçüde artacağı kesin. Böylece kullananlar daha bağımsız hâle gelecek ve aktif bir yaşam sürme imkânı bulacak.
Şunu da düşünmeden edemiyoruz: bizi insan yapan vücudumuz mu, beynimiz mi, duygularımız mı yoksa somut olmayan bir şey mi? Bu ilerlemelerle insan ve makinenin arasındaki çember daraldıkça sorduğumuz sorunun cevabını nasıl vereceğiz bilemiyoruz.
Bu konu hakkındaki düşüncelerinizi yorumlara bekliyoruz.
Bu içeriklerimizle de geleceğimizi inceleyebilirsiniz: