Siz hapşırdığınızda âdeta karşı apartmandakiler bile bunu duyuyor değil mi? Evin bir diğer üyesinin hapşırığı ise sinek vızıltısından farksız.
Gelin, bu farklılığın sebebine bakalım.
Burun, akciğerler için bir hava filtresi görevi görür.
Burnumuzun içinde epitel hücrelerden, minik tüylerden ve kalın mukustan oluşan sıkı bir ağ vardır. Bu ağ, partikülleri hapsederek akciğerlerin korunmasını sağlar. Partiküller biriktiğinde de dışarı atılmaları için hapşırma gerçekleşir.
Ayrıca burnumuzda hapşırığa neden olan bileşiklerin yüksek seviyelerini algıladıklarında uyanan, bağışıklık hücresi popülasyonları vardır. Bu bağışıklık tepkisinin bir sonucu olarak üretilen kimyasalların bazıları, burnumuzun iç yüzünde değişikliklere sebep olur.
Bu farklılıkların oluşumunda polenlerin etkisi büyüktür. Vücut daha fazla mukus üretir, burunda şişme başlar ve beyne, trigeminal sinir yoluyla sinyaller gönderilir.
Bu sinyal de beynin medulla oblongata ismi verilen bir alan tarafından işlenir ve bunun sonucunda da refleksif kas kasılmaları meydana gelir. Yani bunların hepsi hapşırmaya yol açar.
Öte yandan hava, akciğerlerimize çekilirken ses tellerimiz sıkıca kapanır.
Akciğerlerimizde yeterli basınç oluştuğunda ise tüm hava dışarı atılır. Hapşırık sesini yaratan da ses tellerinden geçen o hava fışkırmasıdır. İşte ses tellerimizin ve boğazımızın arkasındaki diğer yumuşak dokuların şekli ve gevşekliği, sessiz mi yoksa gürültülü mü hapşıracağımızı etkiler.
Ayrıca akciğer hacmi, hapşırma sırasında göğsümüze ne kadar hava girip çıkacağını belirler. Yani tek bir fiziksel ölçüm, hapşırık hacmini tahmin edemez ve büyük akciğer hacmine sahip bazı kişilerin hapşırıkları, çok küçük olur.